Hizmetlerimiz

Miras Hukuku Nedir?

Miras Paylaşımı Nasıl Yapılır? Miras Davaları Nelerdir?

Miras Hukuku, kişinin ölümünden sonra ya da gaipliği halinde mirasın hangi şartlar altında mirasçılara aktarılacağını düzenleyen hukuk dalıdır. Mirasa konu olan malların yasal ve atanmış mirasçılar arasında ne şekilde paylaştırılacağını, borçlarının nasıl ve hangi sırayla ödeneceğini inceleyen Miras Hukuku, medeni kanunla düzenlenmiştir.

Gerçek kişinin ölümü veya gaipliğinin ardından murisin malvarlığının ne şekilde, hangi oranlarda ve kimlere paylaştırılacağı geçmişten günümüze, etki eden değişkenlerin de çokluğu sebebiyle çeşitli sorulara ve husumetlere sebebiyet vermektedir. Bu çeşitlilik miras hukuku alanında da farklı türde davalar şeklinde kendini göstermektedir. Kısaca Miras Davaları hakkında bilgi vermek gerekirse;

Veraset ilamı nedir?

Miras davalarından bahsetmeden evvel öncelikle bu davalar için büyük önem arz eden veraset ilamının ne olduğu ve nasıl çıkarıldığıyla ilgili bilgi vermekte fayda vardır. Zira miras hukukunun en önemli ve başlangıç konularından biri ölenin malvarlığının kimlere, ne oranda paylaştırılacağıdır. Veraset ilamı, Medeni Kanun’da da ifade edildiği üzere “mirasçılık belgesi”dir. Veraset ilamı, murisin mirasçılarının kimler olduğunu ve mirasçıların miras paylarını gösterir. Aksi bir durum olmadıkça miras paylaşımı veraset ilamında belirtilen kişilere, belirtilen oranlarca yapılır. Sulh Hukuk Mahkemesi veya herhangi bir noterliğe başvuru halinde veraset ilamı verilir. Yabancılık unsurunun olduğu hallerde veraset ilamı noterlikçe çıkarılamaz, yalnız Sulh Hukuk Mahkemeleri’nden alınır.

Veraset ilamı için tek bir mirasçının başvurusu yeterlidir, tüm ilgililerin başvurusu aranmaz. Başvurular, yasal veya kanuni mirasçı tarafından yapılabilir. Sulh Hukuk Mahkemeleri’nden alınan veraset ilamında çekişmesiz olduğu için davalı taraf yoktur ve belge genellikle duruşmasız olarak verilir. Burada yetkili mahkeme, miras bırakanın ikametgâh adresi mahkemesidir. Veraset ilamının doğruluğu karine teşkil etse de bir mahkeme ilamı değildir. İptali için dava açılması mümkün olup bu davanın açılması için herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre bulunmamaktadır.

Kimler Mirasçıdır, Mirasçılık Türleri Nelerdir?

Mirasçılar yasal ve kanuni mirasçılar olmak üzere ikiye ayrılır. Yasal mirasçılar, mirasçılık hakları mevzuat hükümlerine bağlı olan mirasçılarken atanmış mirasçılar, yasal olarak mirasçı olmamasına rağmen murisin iradesiyle mirasçı olan kimselerdir.

Türk Hukukunda geçerli olan sistem zümre sistemidir. Bu sistem uyarınca yasal mirasçı olabilmek için zümreye dâhil olabilmek gerekir. Zümre sistemi miras bırakanı esas alarak kan bağına göre mirasçıları belirler.  Zümre sisteminin özellikleri şöyledir:

  • Bir önceki derece, kendinden sonraki derecenin mirasçılığını engeller.
  • Zümre dâhilindeki bir önceki mirasçı, alt sıradakinin mirasçılığını engeller.
  • Zümre başlarının veya kök başlarının hayatta olması, bunların altsoylarının mirasçılığını engeller.

Miras Hukuku Mal Paylaşım Oranları

Birinci Derece Yasal Mirasçılar: Zümre mirasçıların ilk derecesidirler. Miras bırakanın altsoylarından oluşur. Zümre sisteminin genel özelliklerinde de bahsettiğimiz üzere birinci derece yasal mirasçılar içinde üst sıradaki mirasçı kendinden alt sırada olan mirasçıların mirasçılığını engeller. Örneğin mirasçının çocuğunun hayatta olması, torununun mirasçılığını engeller.

İkinci Derece Yasal Mirasçılar: Zümre mirasçıların ikinci derecesidirler. Miras bırakanın ana- babasıdır. İlk derece yasal mirasçıların hayatta olması ikinci derecenin mirastan pay almasını engeller. Özetle murisin altsoyu varsa ana babası mirastan pay alamaz. Altsoyu olmayan murisin ana babası da muristen önce vefat etmişse miras hak sahibi artık miras bırakanın ana babasının altsoyu olur.

Üçüncü Derece Yasal Mirasçılar: Zümre mirasçıların üçüncü derecesidir. Miras bırakanın büyükanne ve büyükbabasıdır. Birinci derece ve ikinci derece mirasçıların olmaması halinde üçüncü derece mirasçılar hak sahibi olur. Birinci ve ikinci derece mirasçıları olmayan murisin büyükanne ve büyükbabası da kendinden önce vefat etmişse mirasta hak sahibi bunların altsoyu olur. Yalnız burada ayrık bir durum vardır. Murisin eşi hayattaysa ve eşi haricinde mirasa hak kazanan zümre üçüncü dereceyse, bu durumda murisin büyükanne ve büyükbabası vefat etmişse sadece onların birinci derece altsoyları yani amca, hala, dayı ve teyze sağ kalan eşle birlikte mirasa hak kazanır. Onlar da hayatta değilse çocukları sağ kalan eşle birlikte mirastan pay kazanamazlar.

Evlilik dışı çocuğun mirasçılığı ise babaları yönünden hak sahibi olabilmeleri için soy bağının tanıma ya da mahkeme kararıyla kurulması gerekmektedir.

Evlatlığın mirasçılığı, kan bağına dayanan zümre sisteminin istisnasıdır. Evlatlık, onu evlatlık edinen için altsoy gibi mirasçı olur.

Sağ kalan eşin mirasçılığı, evlilik birliği devam ederken ya da boşanma davası açılmışsa bile boşanma henüz kesinleşmeden eşlerden birinin vefatı üzerine diğer, yani sağ kalan eşin mirastan pay alma durumudur. Burada eşin vasiliğini düşüren durumlar boşanmanın kesinleşmesi veya boşanma sebebinin sağ kalan eşin ölen eşin canına kast etmiş olmasıdır. Ayrılık karanının verilmesi sağ kalan eşin vasiliğini düşürmez. Eşlerin birlikte yaşadığı konut ve birlikte kullandıkları eşyalar eşlerden birinin ölümünden sonra, sağ kalan eşin bu yönde bir talepte bulunması halinde miras payından mahsup edilmek suretiyle bu eşe bırakılabilir.

Saklı Pay Sahibi Mirasçılar: Miras hukukunda asıl olan murisin mallarını dilediği gibi tasarruf edebilmesidir. Fakat bu kuralın bir istisnası vardır. Bu istisna ise saklı pay sahibi mirasçılardır. Saklı pay sahibi mirasçılar, kanunda belirtilen oranda saklı paylarının kendilerine bırakılmaması halinde saklı paylarını tenkis davası marifetiyle alabilirler. Miras bırakanın tasarrufları aksini gösterse bile saklı paylar, sahiplerine verilmek durumundadır. Saklı pay oranları ise şu şekildedir:

  • Altsoy mirasçılar için yasal miras paylarının yarısı
  • Ana-baba için yasal miras paylarının dörtte biri
  • Sağ kalan eş içinse; ana-baba veya altsoydan birisiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, aksi halde yasal miras payının dörtte üçü saklı pay oranıdır.

Tenkis Davası Nedir?

Murisin, vefatından önce veya ölüme bağlı tasarrufla miras paylaşımı yapması durumlarında saklı pay sahibi mirasçıların saklı pay oranları zedelenmişse bu mirasçılar tenkis davası tecavüz edilen bu saklı paylarını talep hakkına sahiptir. Saklı payları ihlal etmemek kaydıyla muris mirası üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabileceğinden tenkis davası açma hakkı yalnızca saklı pay sahiplerince, saklı paylarının ihlal edilmesi durumunda tanınmıştır. Tenkis davası açma hakkı, saklı payın ihlal edildiğinin öğrenmesinden itibaren 1 yıl ve vasiyetnamenin bulunması halinde açılma tarihinden itibaren, diğer tasarruflar sebebiyle zedelenmesi halinde ise bu tasarrufların yapılmasından itibaren 10 yılda zamanaşımına uğrar.

Muris Muvazaası Dolayısıyla Tapu İptal ve Tescil Davası:

Murisin ölümünden kısa bir süre önce, yasal mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla bir veya birden fazla taşınmazını mirasçıları arasından veya üçüncü kişilere muvazaalı bir biçimde devretmesidir. Örneğin muris, taşınmazının çocuklarına miras olarak kalmaması maksadıyla üçüncü bir kişiye bedelsiz veya oldukça düşük bedelle devrederse ve bunu tapuda satış gibi gösterirse yahut taşınmazını çocuklarından birine devretmek maksadıyla diğer çocuklardan mal kaçırmak suretiyle tapuda satış gibi gösterdiği ancak aslında bağış olan tasarrufun iptali ve tapuda bu yönde tescili için payı zedelenen mirasçı muris muvazaası dolayısıyla tapu iptal ve tescil davası açabilir. Bu davada görevli ve yetkili mahkeme dava konusu taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesidir. Dava murisin vefatından sonra herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre olmaksızın her zaman açılabilir.

Miras Paylaşım Davası Nedir?

Mirasın, mirasçılar arasında paylaşılamaması halinde, mirasçılar arasından bir veya birkaç kişinin yahut tüm mirasçıların miras paylaşımının yapılabilmesi için hâkime başvurması durumunda açılan davadır. Miras davası açılmadan evvel davayı açacak kişilerin öncelikle mirasçılık belgesi yani veraset ilamı almış olması gerekmektedir. Elinde bu belge olan mirasçılık mirasın mahkeme kanalıyla paylaşımın yapılmasını, murisin son ikamet adresinin bağlı olduğu sulh hukuk mahkemesine başvurabilirler. Malların paylaşımı dava sonucuna göre yapılır.

Miras paylaşımını mirasçılardan her biri, kanun veya sözleşmeden doğan aksi bir yükümlülük altında olmadıkça her zaman talep edebilirler. Mirasçılar arasında cenin olması durumunda paylaşımın yapılması için ceninin doğumu beklenir. Cenin tam ve sağ doğmakla mirastan pay hakkı kazanır.

Ölüme Bağlı tasarruf ve Türleri:

Miras hukukunda muris, saklı paylara riayet etmek kaydıyla malı üzerinde tasarruf etme serbestisine sahiptir. Malının yasal paylar oranında paylaşılmasını isteyen mirasçı, kanunda belirtilen şart ve sınırlara uygun olması şartıyla ölüme bağlı tasarruf yapma serbestisine sahiptir. İki türlü ölüme bağlı tasarruf vardır. Bunlar: Miras sözleşmesi ve vasiyetnamedir.

Vasiyetname ve Türleri:

Vasiyetname, kanunda belirtilen niteliklere uygun şekilde hazırlanması kaydıyla on beş yaşını doldurmuş ve ayırt etme gücünü haiz herkes tarafından hazırlanabilir. 3 çeşit vasiyetname türü vardır.

Bunlardan ilki resmi vasiyetnamedir. Resmi memur huzurunda ve iki tanık eşliğinde düzenlenen yahut imzalanan vasiyetnamelere resmi vasiyetname denir. Resmi vasiyetnamenin geçerlilik arz etmesi için gereken birtakım şartlar vardır. Bu şartları haiz olmayan resmi vasiyetnameler geçersizdirler. Ancak buradaki geçersizlik türü sağlar arası hukuki işlemlerin geçersizliği gibi butlan olmayıp iptal istemine tabidir. Yani geçerlilik şartlarını taşımayan resmi vasiyetnameler kendiliğinden geçersiz olmayıp iptal davası açılmak suretiyle geçersiz hale gelirler. İptal davası açmak için hak düşürücü süre, hak sahibinin durumu öğrenmesinden itibaren bir yıl ve her halde mirasın açılma tarihinin, mirasçılara geçme tarihinin üzerinden iyiniyetli davalılar bakımından 10 yıl, iyiniyetli olmayan davalılar için 20 yıl geçmekle sona erer.

Resmi vasiyetnamenin geçerli olabilmesi için gereken ilk şart vasiyetnamenin resmi bir memur tarafından düzenlenmesidir. Resmi memurdan kasıt noter, sulh hâkimi veya konsolos gibi kanunla yetkili kılınmış diğer kişilerdir. Resmi memur vasiyetnameyi düzenledikten sonra miras bırakana okuması için verir. Miras bırakan tarafından okunan vasiyetname miras bırakan tarafından imzalanmalıdır. Burada imzanın yerine geçecek başka hiçbir koşul geçerli sayılmaz. Dolayısıyla imza atamayan kişiler tarafından bu vasiyetname düzenlenemez. Sonrasında vasiyetnameyi düzenleme tarihini de ekleyerek resmi memur da imzalar ve resmi mührü basar. Bir resmi vasiyetnamenin tüm işlemleri aynı resmi memur tarafından yapılmalıdır.

Miras bırakan ve resmi memurca imzalanan vasiyetname bir de 2 tanık huzurunda miras bırakanın vasiyetnameyi okuduğunu, vasiyetnamenin istek ve arzularına uygun olduğunu beyan etmesiyle kurulmuş olur. Tanıkların vasiyetnamenin içeriğini bilmelerine gerek yoktur. Önemli olan miras bırakanın vasiyetnameyi okuduğunu ve son arzularını içerdiğini onayladığını tanıklar huzurunda imzalardan hemen sonra beyan etmesidir. Tanıklar da beyanın kendi huzurlarında yapıldığını ve miras bırakanın resmi vasiyetname düzenlemeye ehil olduğunu yazarak imzalarlar. Okuma yazma bilmeyenler veya başkaca engel hali olanlar tanık olamayacağı gibi resmi memur ile tanıklara veya bunların üstsoy ve altsoylarına düzenlenen vasiyetnameyle herhangi bir kazanım sağlanamaz.

Yukarıda bahsedilen resmi vasiyetname Türk Medeni Kanunu m 533 ve 534 uyarınca düzenlenip yalnızca okur-yazar ve imza atabilen kişilerce yapılabilmektedir. Okuyamayan ve imzalayamayan miras bırakanlarda ise TMK m 535’de düzenlendiği üzere resmi memur, vasiyetnameyi düzenledikten sonra 2 tanık huzurunda vasiyetnameyi miras bırakana okur ve miras bırakan da vasiyetnamenin son arzuları doğrultusunda düzenlendiğini 2 tanık önünde beyan eder. Tanıklar burada vasiyetnamenin kendi önlerinde yapıldığını, miras bırakana okunduğunu, miras bırakanın son arzularını taşıdığını onayladığını, miras bırakanın koşullara ehil olduğunu beyan ederek vasiyetnameyi imzalamaları halinde kurulmuş olur.

Resmi vasiyetnamenin aslının resmi memur tarafından muhafaza edilmesi gerekmektedir. Bu özelliği ve sıkı şekil şartları taşıması resmi vasiyetnamelere kuvvetli delil niteliği kazandırır.

Vasiyetname türlerinden ikincisi ise el yazılı vasiyetnamedir. El yazılı vasiyetnamenin geçerli olabilmesi için vasiyetnamenin tamamının miras bırakanın kendi el yazısıyla yazılıp imzalanması gerekmektedir. Miras bırakan vasiyetname yapma iradesiyle hareket etmiş olması gerekip bu niteliğe sahip olmayan yazı ve karalamalar el yazılı vasiyetname sayılmayacaktır. El yazılı vasiyetnamelerde gün, ay ve yıl olarak tarih de mutlaka yer almalıdır.

El yazılı vasiyetnamedeki yazının miras bırakana ait olmadığı iddiasıyla iptal edilebilmesi için açılacak iptal davası için de yukarıda resmi vasiyetnamede bahsedilen iptal davası hükümleri uygulanır.

Vasiyetname tek taraflı ölüme bağlı tasarruftur. Bu özellikleri onun miras bırakan tarafından her zaman geri alınabilmesine olanak sağlar. Miras bırakan vasiyetnamesinden dilediği zaman geri dönebileceği gibi kendinden öncekileri geçersiz kılacak yapıda vasiyetname düzenlemekle de önceki vasiyetnameden dönme söz konusu olabilir. Miras bırakanın iradesi dışında yok edilen ya da kaybolan vasiyetnamelerin içeriğinin kısmen veya tamamen belirlenmesi imkânsız hale gelirse vasiyetname hükümsüz kalır.

Son vasiyetname türü ise yalnızca istisnai hallerde yapılabilen sözlü vasiyetnamedir. Resmi vasiyetname ve el yazılı vasiyetname yapma tercihi miras bırakanın iradesine bağlıyken istisnai haller doğmadıkça sözlü vasiyetname yapılması olanaksızdır.

Resmi vasiyetname veya el yazılı vasiyetname türlerinden birini yapma imkânını haiz olmayan miras bırakanın olağanüstü bir durumda olması halinde, şekil şartlarına da uymak koşuluyla sözlü vasiyetname yapabilir. Olağanüstü halden kasıt; yakın ölüm tehlikesi, savaş ve salgın hastalık hali, ulaşımın imkânsız olması gibi durumlardır.

Sözlü vasiyetnamenin geçerli kabul edilebilmesi için uyulması gereken iki koşul, miras bırakanın son arzularını iki tanık huzurunda beyan etmesi, tanıkların bu arzuları derhal yazılı hale getirmeleridir. Tanıklar miras bırakanın son arzularını ya bizzat yazıya aktarmalı ya da sözlü olarak sulh veya asliye hukuk hâkimine bildirip hâkim tarafından yazıya geçirilmesini sağlamalıdırlar. Tanıklardan birinin vasiyeti yazıya aktarması durumunda, vasiyet metni her iki tanık tarafından imzalanmalı, derhal ve bizzat sulh hukuk veya asliye hukuk hâkimine ulaştırılmalıdır. Tanıklardan birinin olmaması, ölmesi, hâkime birlikte götürülmemesi, bizzat götürülmeyip postayla veya başkaca aracılarla vasiyetnamenin hâkime ulaştırılması veya derhal ulaştırılmaması sözlü vasiyetnamenin geçersizliğine sebep olur. Son arzuların tanıklar tarafından sözlü aktarılıp hakim tarafından yazıya geçirilmesinde ise yine işlem vakit kaybedilmeksizin derhal yapılmalı, tanıkların her ikisi de hazır bulunmalı ve hakimce tutulan tutanak tanıklar tarafından imzalanmalıdır. Bu durumda tanıklar aynı anda huzurda bulunmalıdırlar. Tanıkların hâkime miras bırakanın vasiyetname yapmaya ehil durumda olduğunu ve sözlü vasiyetname yapmayı gerektirir olağanüstü durumun ne olduğunu da belirtmeleri gerekmektedir.

Sözlü vasiyetname olağanüstü bir vasiyetname türü olduğundan eğer miras bırakan hala hayatta ise sözlü vasiyetname yapmayı gerektirir olağan durumun kalkmasıyla 1 ay sonra vasiyetname kendiliğinden hükümsüz hale gelir.

Miras Sözleşmesi:

Bir ölüme bağlı tasarruf olan miras sözleşmesi de tıpkı vasiyetname gibi resmi memur huzurunda ve iki tanıkla birlikte taraflarca imzalanan sözleşmelerdir. Ancak vasiyetnameler tek taraflı ölüme bağlı tasarruflar iken miras sözleşmeleri karşılıklı yapılmalıdır. Yine aynı şekilde miras sözleşmesinden dönme de tek taraflı değil karşılıklı yapılmalıdır. Miras sözleşmesi ancak resmi şekilde yapılabilir. Farklı çeşitleri olan vasiyetnameden bir diğer farkı da budur.

Taraflar şayet miras sözleşmesini iptal etmek istiyorlarsa miras sözleşmesinin iptaline yönelik iradelerini içerir sözleşme imzalamakla miras sözleşmelerini sonlandırırlar. Miras sözleşmesinin iptalinin karşılıklı yapılamaması halinde ise vasiyetnamenin iptali için gerekli koşullar miras sözleşmesinin iptalinde de uygulanabilmektedir.

Miras sözleşmesini tek taraflı olarak iptal ettirmek isteyen kişi, yukarıda açıklamış olduğumuz vasiyetnamenin iptali için kanunda belirtilen şekil şartlarına uyarak karşı tarafın imzasına ihtiyaç duymaksızın miras sözleşmesini iptal edebilir. Miras sözleşmesi imzalanan kişinin miras bırakana karşı mirasçılıktan çıkarma sebeplerinden birini oluşturur bir fiil işlemesi halinde de yine mirasçı miras sözleşmesini tek taraflı olarak iptal edebilme yetkisine sahip olur. Miras bırakan henüz hayattayken miras sözleşmesinin diğer muhatabının ölmesi halinde ise miras sözleşmesi kendiliğinden sonlanır.

Miras hukukunda bazı işlemler tek taraflı yapılamayıp yalnızca miras sözleşmesinin yapılmasıyla mümkün olur. Mirastan feragat yalnızca miras sözleşmesiyle yapılabilir. Mirastan feragat sözleşmesi miras bırakan ile miras hakkından feragat etmek isteyen müstakbel mirasçı arasında imzalanır. İmzalanan bu sözleşmenin hem mirasçılar hem de tereke alacaklıları açısından birtakım sonuçları doğmaktadır.

Geçerli bir mirastan feragat sözleşmesinin mevcudiyeti halinde mirastan feragat eden muhtemel mirasçı, miras bırakanın ölümüyle mirasın açıldığı zaman artık mirasçı olmayacak ve miras bırakandan önce ölmüş gibi miras dışı bırakılacaktır. Mirastan feragatte, feragat edeninin miras bırakandan önce ölmüş gibi paylaşım yapılması hususunda mirastan feragat sözleşmesinin ivazlı veya ivazsız yapılmasına göre iki ayrıksı durum gündeme gelmektedir.

İvazlı mirastan feragat sözleşmesi, mirastan feragat sözleşmesinin bir bedel karşılığı yapılmasıdır. İvazlı mirastan feragat sözleşmesi halinde mirastan feragat eden kişinin altsoyu, feragat edilen mirastan pay alamaz ancak aksi miras sözleşmesiyle kararlaştırılabilir. Tereke alacaklıları açısından da şayet tereke alacakları karşılamamışsa ve mirasçıların da borcu ödememesi durumunda mirastan feragat edenler ve mirasçıları miras bırakanın vefatından önceki 5 yıl içinde miras bırakandan almış oldukları kazanımlardan mirasın açılma tarihindeki zenginleşmeleri tutarında tereke alacaklılarına karşı sorumlu olurlar.

İvazsız mirastan feragat sözleşmesi yapılması durumunda ise mirasçı hiçbir karşılık talep etmeksizin mirastan feragat etmiştir. Dolayısıyla aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa feragat edenin altsoyu miras dışı kalmış olur.

Mirastan feragat sözleşmesi belirli bir kişinin lehine yapılmışsa ve bu kişi için miras dışı kalma durumlarından biri söz konusu olmuşsa eğer mirastan feragat sözleşmesi hükümsüz kalır.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi:

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup Türk Medeni Kanunu’nun 527. maddesinde düzenlenen olumlu miras sözleşmesiyle de desteklenmektedir. Nitekim bakım alacaklısının bakım borçlusunu mirasçı olarak ataması halinde ölünceye kadar bakma sözleşmesine miras sözleşmesi hükümleri uygulanır.

Uygulamada oldukça yaygın olan ölünceye kadar bakma sözleşmesinin tarafları bakım borçlusu ve bakım alacaklısıdır. Ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle bakım borçlusu, bakım alacaklısı ölünceye kadar onu koruyup gözetme görevini yüklenir. Bakım alacaklısının ise bakım borçlusuna bakım hizmetine karşılık malvarlığı veya malvarlığı değerlerini devretmeyi taahhüt ettiği sözleşmelerdir. Dolayısıyla ölünceye kadar bakma sözleşmeleri bu özelliğiyle iki taraflı borç doğuran ivazlı sözleşmelerdir.

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusu mirasçı olarak atanmış olmasa bile miras sözleşmesinin şekil şartlarına tabidir. Yani resmi vasiyetname gibi resmi memur tarafından ve iki tanık huzurunda düzenlenir. Resmi memurlar noter, sulh hâkimi ve konusunu taşınmazların oluşturduğu sözleşmeler için ayrıca bir de tapu memurudur. Yalnız devlet tarafından tanınmış bakım kuruluşlarının belirlediği koşullara uygun bir şekilde hazırlanmış ölünceye kadar bakma sözleşmelerinde yazılı şekil şartı da yerine getirildiği sürece geçerli kabul edilir.

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin kurulmasıyla bakım borçlusu bakım alacaklısına tıpkı aile fertlerine olduğu gibi bakım ve gözetim yükümlülüğü yüklenmiş olur. Bu yükümlülük bakım alacaklısının sağlık ve tedavi edimlerini de kapsar. Bunun karşı edimi olarak da bakım alacaklısı malvarlığının bir kısmını veya tamamını bakım borçlusuna devretme borcu altına girer.

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde edimlerin temeli insani ilişkilere dayandığından bakım borçlusunun ediminin sınırları geniş olup sorumluluğu bakım alacaklısının sağlık ve tedavi çeşitli bakım işlerini kapsamaktadır. 

Daha detaylı bilgi için lütfen büromuzla iletişime geçiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir